1900’lerde Dr. Karl Landsteiner’in keşfettiği ABO kan grubu sistemi, kan nakillerini güvenli hale getirerek milyonlarca hayat kurtardı. Ancak kan grupları sadece A, B ve O ile sınırlı değil. Bilim insanları, 47 farklı kan grubu sistemi ve 350’den fazla antijen içeren çok daha karmaşık bir yapı olduğunu ortaya koydu.
KAN GRUPLARININ TEMELİ ANTİJENLER
Kan gruplarının varlığı, kırmızı kan hücrelerinin yüzeyinde bulunan proteinler ve şekerlerden, yani antijenlerden kaynaklanıyor. ABO kan grubu sistemi, bu antijenlerden sadece ikisini (A ve B) baz alarak kanı sınıflandırıyor. Buna ek olarak, Rh faktörü (pozitif veya negatif) kanın sekiz ana gruba ayrılmasını sağlıyor.
Kırmızı kan hücrelerinin yüzeyinde bulunan antijenler, kan gruplarını belirleyen temel unsurlardır. A, B ve Rh faktörü, bu antijenlerin en bilinenleri olmakla birlikte, bu alandaki bilimsel çalışmalar yüzeyde bulunan diğer protein ve şeker türlerini de ortaya çıkarmaya devam ediyor. Dr. Emily Coberly’nin belirttiği gibi, bugüne kadar kırmızı kan hücrelerinde en az 350 farklı antijen tanımlandı ve bu sayı giderek artıyor. Bir hücre, bu antijenlerden sadece birini farklı bir şekilde üretse bile, bu yeni bir kan grubu olarak kabul edilebiliyor. Bu durum, teorik olarak kırmızı kan hücrelerindeki antijen kombinasyonları kadar çok sayıda kan grubu olabileceği anlamına geliyor.
47 KAN GRUBU SİSTEMİ BULUNUYOR
2024 itibarıyla, Uluslararası Kan Transfüzyon Derneği (ISBT) tarafından tanınan 47 farklı kan grubu sistemi bulunuyor. Bu sistemler, Bombay fenotipi gibi nadir durumları içeriyor. Bombay fenotipine sahip kişiler, hücrelerinde H antijenini ifade etmiyor ve bu nedenle ABO sistemine uygun kan nakli yapılamıyor.
NADİR KAN GRUPLARI VE ÖRNEKLERİ
Bazı nadir kan grupları şunlardır:
McLeod Fenotipi:
Bu nadir kan grubunda, kırmızı kan hücreleri Kx adı verilen bir proteini ifade etmez. McLeod fenotipi, genetik bir durum olup, McLeod sendromu olarak bilinen bir nörolojik bozuklukla ilişkilidir.
Kidd-Null Fenotipi:
Bu grupta, kırmızı kan hücreleri Kidd protein grubunu üretmez. Bu durum, kan nakli gereksinimlerini daha karmaşık hale getirebilir.
Bombay Fenotipi:
Hücrelerin yüzeyinde H antijeninin bulunmamasıyla karakterize edilir. Bu durum, bireylerin ABO sistemine göre kan nakli yapılmasını engeller ve sadece aynı fenotipe sahip bir donörden kan alabilmelerini gerektirir.
NADİR KAN GRUPLARININ ÖNEMİ
Nadir kan grupları, genetik geçmişe ve coğrafyaya bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor. Örneğin, McLeod fenotipi, kırmızı kan hücrelerinde Kx proteinini ifade etmeyen kişilerde görülüyor ve sinirsel bozukluklarla ilişkilendiriliyor. Ayrıca, orak hücre hastalığı gibi durumlar, belirli genetik kökenlerden gelen kişileri etkileyerek özel kan gereksinimlerini artırıyor.
KAN NAKLİNDE ZORLUKLAR
Kan naklinde, sadece ABO ve Rh uyumu yeterli olmayabiliyor. Özellikle kronik hastalıklarla mücadele eden hastalarda bağışıklık sistemi, kanın diğer antijenlerine duyarlılık geliştiriyor. Bu, bağışıklık sisteminin donör kanını reddetmesine ve ölümcül komplikasyonlara yol açabiliyor. Bu tür durumlarda, hastalara genetik olarak uyumlu donör kanı sağlanması gerekiyor.
KAN BAĞIŞININ ÖNEMİ
Dr. Emily Coberly, kan bağışının bu karmaşıklıklar nedeniyle hayati olduğunu vurguluyor. Farklı etnik kökenlerden gelen bağışçılar, nadir kan gruplarına sahip hastalar için daha iyi bir uyum sağlayabilir. “Kan bağışının çeşitli kaynaklardan olması, tüm hastaların ihtiyaç duyduğu kanı bulabilmesini sağlar” diyor.
Bilim insanları, bu sorunları aşmak için evrensel donör kanı üretme hedefinde. Laboratuvar ortamında kırmızı kan hücresi üretimi ya da mevcut kanın antijenlerden arındırılması gibi yöntemler üzerinde çalışılıyor.
Haber/Kaynak: Burhan Akdağ